Günce: "olmaklık yolunda; düşmeler ve kalkmalar"

 Selam herkese,

buraya ara ara günce niteliğinde kendimden anlar ve alıntılar ekleyeceğim bir post açmaya karar verdim. Soykırım günlerinde her güne farklı bir düşüş, kalkış, motivasyon, umut, acı vs ile başlıyorum. Bir kaç cümleyle biraz öğrencilik, biraz sıla, biraz gurbet, biraz umut, biraz manzara biraz da mücadele paylaşırım muhtemelen bu post altında.


"Yusuf benim, kuyum içimde.

Kayboluşlarım kendimde.

Çıkışlarım ise kendimdem kendime.

Kendimi bilmekten, O'nu bilmeye.

Ben yolda büyüdüm, ya da eksildim."

s.r.s


24 Nisan
Dün çikolata müzesine gittim. Dedim "heralde cennet bunun bir kaç üst versiyonudur" Sonra dedim ki "ben böyle bir cennete talip isem, acaba 200 küsur gündür soykırımın ortasında ahidlerine sadık olmak için mücadele eden Gazzelilere nasıl bir cennet nasip olur, onlar nasıl bir cennete taliptir, onlarla aynı cennetten bahsetmeye hakkım var mı?"

Her gün aynı güzergahta yaptığım tren yolculuğunda tam aynı yerlere geldiğimde aklıma Gazze düşüyor aylardır. Gazzeyi düşünme dakikaları ve yeri diyorum artık o yere. Hayatımızda zalimi, zulmü ve mazlumu idrak etmek ve güne başlama motivasyonumuzu belirlemek için böyle anlara ihtiyaç olduğuna inanıyorum..

Zalimin zulmü ebeden sürmeyecek. Buna inancım bâki. Soru şu:   "Zulüm arşı titretirken ben ne yapıyorum?"   Bu 200 günü hayatımın diğer günlerinden ayıran bir şey oldu mu? 


ah ki ah 
In Gaza wurde ein Massengrab mit 283 Leichen gefunden. Kinder, Frauen, Senioren, Männer. 283 leblose Körper konnten unter der Erde vor dem Nasser Krankenhaus in Khan Younis geborgen werden, nachdem sich Israels Armee zurückzog. Ein grausames Massaker. Viele Leichen sind gefesselt.

„Beide Hände gefesselt und ein medizinischer Kittel, was auf die Hinrichtung eines Arztes nach seiner Festnahme hindeutet“, schreibt der Journalist Hosam Yahya.

„Im Hof des Krankenhauses haben Rettungskräfte und Sanitäter 180 Leichen geborgen, die vom israelischen Militär in diesem Massengrab verscharrt wurden. Unter den Leichen sind ältere Frauen, Kinder und junge Männer“, berichtete Hani Mahmoud von Al Jazeera am Sonntag aus Khan Younis.

22 Nisan
"Beğenmeye asla elinin gitmeyeceği o parçalanmış şehid bedenlerini, feryatları, o çocukların acı dolu bakışlarını sadece algoritmaya takılmasın diye beğenmek"

bu süreç bittiğinde anlayacağız, nasıl bir travmadan çıktığımızı. ve her bir mazlumun bizden alacaklı olduğunu. 



20 أبريل
ولن تستسلم أبداً عاصمة المؤمنين



17 Nisan
Teknik olarak bi düzine hata yapmadan bir şeyin doğrusunu öğrenemiyorum. Yani birileri bir şeyler söylese de yine gidip bir şekilde o hatayı yapıyorum, sonra muhteşem tecrübelerle akıllanıyorum.
Mübarek "koşma düşersin" deki düşen çocuğum hep. Bi koşayım, belki düşmem?  
Neyse böyle böyle akıllanacağız, akademik kazalar bunlar. Düşmeden kalkılmıyor.  Halledeceğiz bir şekilde dostlarım. Ama hangi şekil?  göreceğiz :)



16 Nisan:
Dersin ortasında gelen aydınlanmalar oluyor bazen, şimdi olduğu gibi.
"Herkesi kendi alanı içerisinde anlayabilmek ve çoğunlukla hak vermek" Nimet mi külfet mi?

"Sosyal bilimcilerin, olaylara , kişilere , inançlara ve davranışlara bir "veri" gözüyle bakmaları ve bundan kaçamamaları" Nimet mi külfet mi?


10 Nisan
Bugün bayramın ilk günü.  Gazze'den şehit haberleri gelmeye devam ediyor. Ancak onlar yine de bayram ediyorlar. Onlardan teselli bularak, ben de içimde bir yerlere bayramı bulmaya çalışıyorum.

Sonra İsmail Heniyye'nin 3 çocuğu ve 3 torunun şehit olduğu haberi geldi. Sonra da İsmail Heniyye'nin videosu. "Elhamdulillah! Allah onları kabul etsin." diyordu.

Bu teslimiyet benim gibi bir insanın idrak edebileceği cinsten değil.

"Allah kabul etsin 3 çocuğunu, 3 torununu ve sayısı 40 bine bulan şehitlerimizi...."

Eid Mubarak and Free Palestine!

2 nisan

Gelişler ve Gidişler demiştim bir yazımda. Gelmeler ve gitmeler küllenmeye yüz tutmuş bir yangının harlanmasıdır bazen.

Yanmış yanmış küllenmeye yüz tutmuş yangını harlamak kolay, harlanmış ateşi söndürmek ise zordur.

Kişi bilir yalnız, bir de Rabbi, o yangın küllenene dek kaç fersah yandığını; adımlanacak her karıştan nice acılar çıkacağını.

Yansın ve daha çok yansın istiyor bir yanı insanın; külü dahi kalmasın, savrulsun... anmasın ve anılmasın. Biri yanı ise ahdine mıhlanmış sönmeyen ateş misali usul usul harlıyor o ateşi, küllenmeye yer bırakmıyor.

Bazen birbirini tekrar eden iki harften oluşan iki hecedir bu ateş.



-tarihsiz-

12. yüzyılda yaşamış meşhur bir İslam mutasavvıfı Feridun Attar, Simurg diye bir kuştan bahseder. Simurg hakikati aramaya çıkar ve bir iki sene dolaşır, tekrar yerine döner. Ama yolculuğu sırasında başına bir sürü hadise gelir. Başka kuşlarla boğuşur. Velhasıl perişan bir halde geri döner. Bizim halimiz de buna benziyor. Biz Simurg kuşu gibi yola çıkıyoruz.”

-Fuat Sezgin


26 mart



 "biz dağılan kullarız, sen bizi toparla Allah'ım."

düşler ve realite arasında ayaklarımızın "razı" olunan yerde sabitlenmesini ve tüm kırılganlıklar/ dağınıklıklar ortasında "sekinet" bulabileceğimiz bir sığınağımızın olmasını diliyorum bu yılki "Bedir Gecesi" duamda...


23 Mart

Kamplardan 100 kişiyi alıp götürdü işgalci teröristler.
Güya sorgulanmak üzere götrülmüştü.
Bugün cenazeleri geldi kamyonla.
Cenazelerin isim listesini verdiler götürdükleri kişilerin isimleri vardı listede ama poşetleri açmak yasaktı.
“Kim kimdir , kimin yakınıdır ne kadar organları alındı bilmiyoruz. Dronlar ile cenaze defin işlerini takip ediyorlar. Eğer ceset torbalarını açarsak ateş ediliyor. O nedenle biz de böylece defn ettik kardeşlerimizi.”diyor muhabir.
Buna benzer bir olay geçen ay da olmuştu. Ağır yaralıları kaçırmışlar ve beş gün sonra organları alınmış bir şekilde geri getirmişlerdi.
Bunlar insan olamaz…

tarihe tanıklığımın her geçen gün bilançosunun ağırlaşması gibi bir gerçek var. alışmışlık hissi, mevcut zifiri acıyı daha da açımlanamaz kılıyor. alışıyoruz; neye???

yanıp kül olmuş bebeklere, organlara çıkarılmış ve dahi kim olduklarının tespitine dahi izin verilmeyen cansız bedenlere, aç hayvanlar tarafından yenilen şehid bedenlerine, yemek sırası beklerken topluca katledilen aç insanlara... sahi biz ne yaşıyoruz? 
ve dahası;

nasıl hesap vereceğiz?


-tarihsiz-
• "Yarınlar en az bugün kü kadar Allah'ındır. Bugün de  Allah'ındır, en az dünkü kadar."
-Vera..

4 Ramazan

Acıyı neden yarıştırır insanlar?
Acı, acıdır. Hayvan, insan, bitki fark etmeksizin. Bir papatya, bir kedi ve bir insan.
“Var olmaklık” şuuru…

“Yaradılanı sevmek yaradandan ötürü” değil miydi mihenk taşımız?

Değer hiyerarşimizi bu ölçüyle tepetaklak etme vakti gelmiştir belki de… nasip olsun, amin.


13.03.24
"kaybedecek hiçbir şeyi olmamak" 
kaybedeli çok oldu..


Geçen yıl Ramazan'ı Berlin'de eda ederken, gelecek yılı yani bugünlerimi tahayyül etmeye çalışır ve heyecanlanırdım. Dün akşam mahallenin camisinde teravih namazındayken bu heyecanımı anımsadım. 
Aradan 1 yıl geçti. Yaklaşık 7 aydır yaşadığım yeni bir ülkedeyim. Ve 7 ay öncesinde hiç tanımadığım insanlarla aramızda oluşan o bağı ve dünyanın her yerinde yankılanan "şehadetleri" düşündüm, çokça hissettim. 

"İyi ki İslam"

11.03.2024

Ramazan geldi diye korkar mı insan? Ben korkuyorum. 

Her yıl yaşadığım o sorgulayış "mesele gün boyu açıp kalıp, akşam tıka basa şen şakrak sofralarda iftar edip bayramı aratmayan günler geçirmek mi?"... bu yıl çok daha can yakıcı yerden geldi. Dünyanın mazlum coğrafyalarında, açlıktan ölen insanların olduğu bir vasatta dahi bizim bunu algılayamayacak olma ihtimalimiz canımı çok yakıyor.

Çoktan yapılan iftar programlarımız, önceden hazırlanmış iftar menülerimiz, bayramda gidilecek yerler, giyilecek kıyafetler etc... bunlar kötü demiyorum, ancak ölçüsü öyle acı şekilde kaydı gitti ki elimizden, "Ramazan hikmetini" yedi bitirdi bu ölçüsüzlük krizleri.


Sevgili batı medyasının yaklaşık 5 dilde yayınladığı bir razaman tebrik mesajına denk geldim. Altına birisi "bu sene Ramazan Gazze'den dolayı buruk geçecek" yazmış.  Bir diğeri de "Gazze için sorun yok, sadece orucu biraz fazla uzun tuttular" şeklinde bir yorum yazarak, açlıktan ölen insanlarla hiç sıkılmadan apaçık dalga geçmiş.

Benim hafsalam almıyor, açlıktan ölenler, bunu izleyen bizler ve bu durumla dalga geçen ahmaklar. Sahi biz ne yaşıyoruz??

Her yıl Ramazan'da israilin GAZZE'ye saldırması endişesini taşırdım ve haksız olmazdım. Sonra dönüp kendimi levm ederdim. "Ya hu her Ramazan bu korkuyu yaşayacak kadar neden acizim? Neden aciziz? Neden zalime "zalimsin" demeyi sadece üç- beş meydanda toplanıp "lanetlemekten" öteye geçiremiyoruz? Neden ama neden bütün meseleyi "politik şartlardan" (çıkarlar?) ibaret görüyoruz?? Yahu hiç mi sivil vicdanımız yok bizim? Ya hu 30 yıldır birbirini tekrar eden eylemler dışında ortaya koyabileceğiniz hiç mi aktüel bir eylemimiz olmaz bizim?
Bu yıl Gazzeliler için endişe taşımıyorum. Çünkü ben eminim ki onlar bu dünya denilen sınavın kazananı.... Ben kendimizden endişe duyuyorum! Acıyı dahi nereye koyacağını bilemeyen, hiçbir krizi bağımsız bir şekilde yönetme becerisi olmayan bizden endişe duyuyorum.  
Neşe dolu iftar sofralarımızda dünya mazlumları için de bir yer açar mıyız? 
Yahut cinnet halimizi iftar sonrası tatlılarımızla mı taçlandırırız? 
Ne dersiniz?



10.03.2024

Benim aklım, ruhum, zihnim 155 gündür şahit olduğumuz bu soykırıma RAĞMEN nasıl utanmaksızın varlık gösterebildiğimizi almıyor... Kendime tanımladığım bir üst şemsiyem yok artık. Aidiyet hissim tükendi. Her oluşum, benim nezdimde meşruiyetini ve temsil gücünü yitirdi.  Rachel Corrie yetişiyor duygularımı tercüme etmeye: "Zulüm bizdense, ben bizden değilim!"

Mümkünse yollarımız hiç kesişmesin, mevcut sistemin ahlaksızlıklarını meşrulaştırmak dışında hiçbir vasfı olmayan hiçbir kişi ve kurumla!

"vicdanlı insanlar" iyi ki varsınız!

07.03.2024

Haritalarda yolumu bulmayı değil de, kaybolmayı seviyorum. Geçip gittiğim yolların hatırlarını anımsamayı, henüz varamadığım yolların da hayalini seviyorum. Yeni yaşa 1 kala aydınlanması.
Kirchgasse, 9

En sevdiğim derse geç kaldım, zira sevgili trenlerde “unbestimmte Verspätung“  problemi vardı. İstisnalar kaideyi bozar mı bilmem, ama akışı ve güveni bozar en azından sorgulatır. (Bu güzeldir) Artık övündüğünüz dakikliğiniz, benim için şaibeli hale geldi sevgili ülke halkı. Toparlayın bakalım.



06.03.2023
Bizi bu kapalı havalar mahvetti. Dün ve bugün müthiş bir depresiflik hakim. Berlini aratmıyor mübarek.
Halledeceğiz bir şekilde, üç hafta bitmiş bile. 

"Terk-i Hesti"
Bu aralar bunun üzerine kafa yoruyorum. Terk için ulaşmak gerekir. Ulaştıktan sonra geçip gitmesi var bir de.  Hesti'ye ulaşmak, varmak, varolduğunu idrak etmek ve ondan geçmek...
Varlığa varmak ve varlıkta sarhoş olmdan geçip gitmek... Nasip olur mu?


01.03.24 / LIBRARY OF ASIEN STUDIES



Bugün kendimi zorla kütüphaneye getirdiğim günlerden biri oldu Anna. Bu da mühim bir adım benim için, "dönüp dolaşıp geleceğim yer" sensin dediği bir yeri olmalı insanın. Buldum sanırım o köşemi.

Biraz Kuran, biraz Şeyh Galib, biraz da Fuzuli okuyarak başladım. Şükür ki geçte olsa kıymete haiz şeyleri bilgiden idraka geçirebiliyorum.

"Gavga-yı muhabbet ise maksûd İşte felek işte âh-ı pûr dûd" - Hüsnü Aşk



kendime biçtiğim rolü tekrar anımsadım, gelecek yardımları beklerken şehid edilen Gazzelilerin, yine aynı metanet ve cesaretle ertesi gün, yıkılmış caminin enkazında namaza durduklarını gördüğümde; "ne olursa olsun burada kalacağız! yitirdiklerimiz için çalışacağız, onlarım yarım bıraktıklarını tamamlayamayacağız belki ama, en azından ahde vefa göstermiş olacağız. Bir kendimiz bir onlar için çalışacağız. Bir kardeş seçtim kendime hiç tanımadığım... onun hayallerinin ortakçısı ettim kendimi... ve yarım bıraktıklarımı tamamlamaya, korktuklarımı yapmaya ona olan vefam gereği yapmaya niyet ettim.



Af Rabbim...

Gelen gelmese de olurmuş, öyle sahilde gemiyi beklemek de fena değil gibi

29.02.24 Ev ve okul arasına sıkıştırdığım şu anları seviyorum, çokça. Onlarca cins kuşun uçuşmasını seviyorum. Gün batımının en alımlı halini, Anlamadığım dildeki mırıltıları seviyorum. Olma çabamı ve kalma çabamı seviyorum. İyi ki



28.02.24 boğulmalarla dolu bir güne başladım. yataktan kalktığımda başlayan bir boğulma hissiydi bu. gün başladı, bir şekilde derse gittim. "research methods" hiç ilgimi çekmeyen, ama almak zorunda olduğum derslerden biri. muhtemelen nimet olduğunu gelecek dönemlerde anlayacağım, ancak bu dönem stresime stres katmaya çokça yardımcı oldu. ders esnasında onlarca senaryo yazdım. bırakmak? dersten çıkmak? eve gidip uyumak? göl kenarında deli gibi yürümek? vs vs en nihayetinde, daha dün tanıştığımız arkadaşla bir kahve içtim ve kendimi tekrar kütüphaneye getirdim. önüme mahmud dervişin "el- e'malü'l cedide"isimli şiir kitabını aldım. soğumuş bir çayım var. manzaramda kurumuş ağaç dalları duruyor. kuş yok, hava kapalı. ufukta dağlar var. dönenin 2. haftası. güzel insanlar tanıdım. her güne yeni bir hikaye yazma fikri çok hoş. "aldığına da verdiğine de şükür."

Yorumlar