kendime yazıyorum 1

 

28 şubat 23

epey manidar tarih hadi iyiyim. bugün kıyametin kopacağını neyin söylüyorlardı geçen caminin çay ocağındaki amcalar. Berlin'de fix sosyal komünite edindiğim ortamlardan biri de cami kantinlerindeki emekli amcalar J  hoş insanlar, selam olsun. en çok da merkez camii demirbaşı hasan amca sana selam olsun.

konu neden ve nasıl buraya geldi :D neyse söz konusu zihnim ve bağıntıları ise her şey mümkün. hoş hayatın genel akışı içerisinde de her şey mümkün. mümkünler dünyasında yine gider imkansızı bulur benim gönlüm ama, konumuz zorunlu- mümkün- imkansız varlık alanı da değil.

bir film izledim. bir dergide yol üzerine bir yazı yazmış bir hanım abla. orada küçük bir atıf yapmış bu filme. sonra yazıyı okumayı bırakıp filmi izlemeye başladım. olsun film de bir okumadır. ama keşke şu yarım bırakmışlıklarımız olmasa. keşkelerimiz de olmasa. olmasa da olmasa. hahah. bu tip yazma geleneğimi ilk defa halk huzurunda ifşa ediyorum. 

-ey halkım korkmayınız. şunca zaman bu zevat kimseye zarar vermedi (umarım öyledir) size de vermeyecektir inşallah.


filmin adı: peaceful warrior. that means: “dingin savaşçı”. olimpiyatlara hazırlanan hırslı bir genç arkadaşın hikayesi. her nasıl oluyorsa bu arkadaşın yolu sokrat adını verdiği bir orta yaşlı adam ile kesişiyor. bu amcamız kendisine “anda kalmak, yolda olmak” temalı bir çok mesaj veriyor ancak arkadaşın idrak mekanizmasının çalışması ancak yaşadığı bir kazadan sonra mümkün oluyor. ne demişler; bir musibet bin nasihatten iyidir.

- bi kamu spotumuz eksikti, teşekkürler.

- rica ederim.

neyse genç arkadaş ile orta yaşlı amca bir yürüyüşe çıkıyorlar, üç saatlik yürüyüş boyunca arkadaşımız çok şen şakrak, tâ ki varış noktasına gelinceye kadar. vardıkları yer şehri tepeden görebilecekleri yüksekçe bir tepe. genç arkadaş “eee neye ulaştık şimdi?” deyince, sokrat amcamız eline yerden aldığı öyle dümdüz bir taş veriyor. varın arkadaşın yaşadığı hayal kırıklığın siz düşünün. bunca yolu sırf bu taşa ulaşmak için mi geldim cinsinden hezeyanlar… güzelim manzarayı gözü görmüyor.

en nihayetinde bu genç arkadaş her an unutulabileceğim bir hakikati  sembolize etmeme vesile oldu: sonuç odaklılık, sadece anı kaçırmaya değil ayrıca nihai kertede büyük hayal kırıklıkları ve bozgunlukları da beraberinde getirilebilir. bilindik söylemdir; zaferden değil, seferden sorumluyuz. ben de şöyle diyorum kendimle, kendiliklerim üzerine kafa yorarken; yolun sahibi, bana yola çıkmayı nasip ederken “yolun sonu şöyle şöyle olacak ey kulcuğum (ubeydî ^^)” demedi. sadece “yol açık, yola çık” dedi. ben de yola çıktım.

 kendimce kurguladığım o son, hikayemde farklı olunca bir küskünlük hali belirdi zamanın birinde. üst üste koyunca yıllara bedel olacak kocaman anları kaçırmama sebep olabildi bu küskünlüklerim. ancak anladım ve iman ettim ki, anda olmak, ibnu'l-vakt olmak, o andaki halinin en iyisi olmaklığı sürdürebilmek çok büyük bir nimet.

 nimet- nıkmet.  (şu dil fark etmeksizin kelimelerle oynama güdüsü nerede nasıl hasıl oldu bilmiyorum ama uzunca bir zamandır beynimdeki belli nöronların bu meseleyle iştigal oldukları açık. canım beynim inşallah helal edersin hakkını.)

o anın en iyisi olmaklık meselesi izaha tabi benim için. her anı muhteşem fayda ve verimlilikte geçirmekten söz etmiyorum. yaşadığın o andaki duygu, olay, eylem her neyse  onun gerçekten farkında olmaktan söz ediyorum. “şuan üzgünüm” “şuan arka fonda yeni cami avlusunda dinliyorum” anın farkında olmak. “farkı fark etmek” dediği şey can yücel abinin bu olabilir mi ki acaba. bence tam olarak bu olmasa da buna yakın bir şey.

sevgili kendim, kendinliğin her sekteye uğradığında anda bul kendini. geçmişin derdi, geleceğin vehmi kuşatmasın şimdini. şuan ki varlığın, anlamın idraki noktasında olabileceğin en iyi yer.

-peki

nimet ve nıkmet. niye neden düştü aklıma bilmiyorum ama birazda etimoloji. nimet (n-a’m): lütuf, bereket. nıkmet (n-q-m): öfke, kızgınlık.

anı kaçırıp, yolun aslında kendisinin salt nimet olduğunun idraki kaybolunca; yol bir nıkmete dönüşebilir. nimet ve nıkmet bardağın dolu ve boş tarafı hikayesini de anımsattı şimdi. 

-nereden bakacaksın? 

-canım nereden isterse oradan. 

makro alemde olan olayların hızına yetişemiyorum dostum… takip de etmiyorum çoğu zaman. münzevi olmaklık bu zamanda konfor alanıdır belki bilmiyorum. her an üzerime dolu gibi yağan belli belirsiz informasyon yığınına karşı mikro alemimdeki inzivayı sürdürmeyi tercih edeeceğim sanırım. zihnimde ve kalbimde oluşturduğum özerk bölgeler olabilir buralar. şimdilik iyiyiz, aman vampirler duymasın. (https://www.youtube.com/watch?v=0pdXdEpsQqY)

olurda amcaların dediği gibi makro ya da mikro kıyamet koparsa hakkkınızı helal edin dostlarım. bugün olmazsa yarın, olacak zira.

s.r.s

berlin, şubat-2023

Yorumlar